Ülgener

Ulgener

GEMİ KİRASI SÖZLEŞMELERİNDE (BAREBOAT CHARTER) ÇEVRE KİRLİLİĞİNDEN DOĞAN SORUMLULUK KİME AİTTİR?

Av. R. Zehra Çolak

Gemi kira sözleşmeleri ticaret hayatının varlığı ve devamlılığı açısından büyük önem arz etmektedir. Zira bu sözleşmeler ile gemi sahibi olmanın getirdiği mali yükler ve riskler üstlenilmeden geminin kullanımı belirlenen kira bedeli ile belirli bir süre boyunca gemi kiracısına (“Gemi İşletme Müteahhidi”) devredilmektedir. Bu da gemi maliki olmasanız dahi belirlenen süre boyunca geminin zilyetliğine sahip olmanız ve gemiyi işleterek ticaret hayatında aktif olarak yer almanız anlamına gelmektedir. Peki, kiralanan geminin yol açtığı veya sebep olduğu çevre kirliliği ve zararlardan kim sorumludur, Türk Hukukunda sorumluluk esası neye göre belirlenir?

Deniz taşımacılığının günümüz ticaret hayatında en çok tercih edilen taşıma yolu olmasının elbette birtakım sonuçları vardır. Bu sonuçlardan biri geminin kullanımına bağlı olarak veya kaza gibi olağanüstü durumlara bağlı olarak ortaya çıkan çevre kirlilikleridir. Peki, gemi malikinin donatan olmadığı gemi kira sözleşmelerinde, gemi bünyesindeki yakıt ve yağın denize karışması ve/veya batık yolcu motorunun çıkarılması, uygun yere çekilmesinden gemi maliki mi, donatan sıfatına haiz gemi işletme müteahhidi mi yoksa kaptan mı sorumlu tutulacaktır? Burada ilk incelememiz gereken şey gemi kira sözleşmeleridir. TTK’da gemi kira sözleşmelerinin tanımı; “kiraya verenin belirli bir süre için geminin kullanılmasını, kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmayı üstlendiği bir sözleşmedir” olarak yapılmıştır. Bu sözleşmeler yalnızca gemi zilyetliğinin kiracıya devredilmesini öngören “BareboatCharter” ile yapılabileceği gibi gemi adamalarının hizmet sözleşmelerinin devrini öngören “Charter by Demise” ile de yapılabilmektedir ve iki durumda da sözleşmenin niteliği değişmemektedir. Her ne kadar “Charter by Demise” gemi mürettebatının devredilmesi nedeniyle yapısal olarak “Time Charter” ile benzerlik gösterse de gemi zilyetliğinin gemi işletme müteahhidine geçmesi “Demise Charter” ile “Time Charter” arasındaki farkı açıkça ortaya koymaktadır. Gemi kira sözleşmesiyle zilyetliği devralan gemi işletme müteahhidi, gemiyi kendi ad ve hesabına işletme hakkına sahip olur. Yani gemi kira sözleşmesinin akdedilmesiyle gemi idaresi, kontrolü ve hatta donatan sıfatı gemi sahibinden gemi işletme müteahhidine geçer ve gemi işletme müteahhidi geminin yol açtığı zararlardan da donatan sıfatıyla sorumlu olur.

2872 sayılı Çevre Kanunu çerçevesinde faaliyetleri ile çevre kirliliğe doğrudan veya dolaylı olarak neden olan gerçek veya tüzel kişi kusur şartı aranmaksızın sorumlu tutulduğu görülmektedir. Yani Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) donatan ve kaptan sorumluluğuna gidebilmek için kusurun varlığı gerekse de geminin yol açtığı çevre kirliliği bakımından gemi donatanı ve kaptanı kusurlu olmasa dahi sorumlu tutulmaktadır. Bu hususta oluşturulan Yargıtay İçtihatları şu şekildedir;

“…2872 Sayılı Çevre Kanununun 2. ve 28.maddeleri gereğince davalı gemi kaptanının da kirleten olarak kabulünün gerektiği, bu nedenle işbu davada pasif dava ehliyetinin bulunduğu ve çevre kirliliğinden dolayı donatanla birlikte sorumlu olduğu, Yargıtay ilamına uyulmakla daha önceki kararda kabul edilen 462.279,00 TL çevre zararı ile davalı donatanın sorumluluğu kesinleşmiş olduğu gerekçesiyle davanın 462.279,00 TL üzerinden kısmen kabulüyle bu tutarın olay tarihi olan 06.10.2002 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı donatan ile davalı kaptandan müştereken ve müsetelsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir…” [1]

Çevre kirliliği sonucu oluşan zararların tazmininde kaptan ve donatanın müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulduğu dolayısıyla gemi kira sözleşmelerinde ise donatan vasfı gemi işletme müteahhidine geçtiğinden kaptan ile gemi işletme müteahhidinin sorumlu tutulacağı açıktır. Çevre kirliliğini oluşturan karaya oturmuş veya batık haldeki gemilerin çıkarılmasında sorumluluğun kime ait olduğu ise 618 Sayılı Limanlar Kanunu'nda düzenlenmiştir. Limanlar Kanunu’nun 7/1 maddesi 2017 Kasım değişikliği öncesinde “Limanlar dâhilinde seyir ve seferin selametine engel olabilecek suret ve vaziyette batan bilcümle gemileri ve eşyasını liman reisleri tarafından tayin olunacak kısa bir müddet zarfında çıkarmaya bunların sahip, kaptan ve acentaları mecburdurlar” [2] hükmü yürürlükte idi. Dolayısıyla 2017 yılının Kasım ayına kadar verilmiş mahkeme kararlarına bakıldığında batığın ve içerisinde bulunan yakıtın yol açtığı çevre kirliliğinden, batığı çıkarma sorumluluğu olduğundan bahisle gemi sahibinin de donatan ve kaptanla beraber sorumlu tutulduğu görülmektedir. Ancak 28.11.2017 tarihinde Limanlar Kanunu mevzu bahis 7. maddesinde değişikliğe gidilmiş[3], bu değişiklik ile “sahip” ibaresi kaldırılarak seyre engel surette karaya oturmuş, yarı batık veya batık geminin kaldırılması/çıkarılması sorumluluğu yalnızca donatana ve kaptana bırakılmıştır. Söz konusu kanun değişikliğinin mahkeme kararlarına yansıdığı en güncel örnekte;

“…Çevre Kanun'un 28. maddesi hükmü uyarınca geminin zilyetliğini çıplak gemi kirası sözleşmesi uyarınca devralan davalı şirketin, kaptan vasıtasıyla kendi adına ve hesabına deniz ticaretinde kullanan kişi olarak kirleten sıfatıyla yol açtığı zarardan sorumlu olduğu, diğer davalıların oluşan zarardan sorumlu olmadığı…” [4]

karar verilerek gemi maliki çevre kirliliği nedeniyle oluşan zararlardan açıkça bağışık tutulmuş, sorumluluk kiracı davalı şirket (ve P&I Kulübü) ile kaptan üzerinde bırakılmıştır.

Limanlar Kanunu’nda yapılan değişiklik sonrası oluşturulan içtihatlar ile gemi kira sözleşmelerinin varlığı halinde donatan sıfatını taşımayan gemi sahibi oluşan çevre kirliliğinden, çevre kirliliği sonucu oluşan batığın kaldırılması/çıkartılmasından ve ortaya çıkan zararın giderilmesinden sorumlu tutulmamaktadır. Ancak belirtmekte fayda vardır ki oluşturulan içtihatlarda kararlar oybirliğiyle verilmemiş, karşı oy yazısında gemi malikinin donatan olmaması sebebiyle TTK kapsamında sorumlu olmadığı kabul edilmekle birlikte Çevre Kanunu kapsamında sorumlu olup olmadıklarının tartışılmasının gerektiği, gemi malikinin Çevre Kanunu kapsamında kirleten olacağı ve batıkların çıkarılmasından da genel hükümler gereği sorumlu olmasının gerektiği belirtilmiştir. Bu konuda bir görüş birliği bulunmaması nedeniyle kanun ve içtihat değişikliğine gidilmesi mümkün görülse de bugünkü perspektifte donatan sıfatına haiz olmayan gemi maliki meydana gelen çevre kirliliğinden TTK ve Çevre Kanunu kapsamında sorumlu tutulmamaktadır. Bu noktada akıllara şu soru gelmektedir; batık geminin çıkarılması sonrasında geminin hurda değeri geminin asıl malikine mi yoksa maliyeti üstlenerek batığı çıkaran donatana mı ait olacaktır? Böyle bir durumda menfaatler dengesinin nasıl kurulacağı bir soru işareti olup uygulamanın ve içtihatların ne yönde olacağı merak konusudur.

 

[1] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2019/4291 K. 2020/2536 T. 1.6.2020

[2] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2015/12965 K. 2017/4048 T. 3.7.2017

[3] Bazı Vergi Kanunları İle Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 7067/5 Md.

[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2019/1444 K. 2021/2040 T. 4.3.2021

docxfilePDF