Ülgener

Ulgener

Türk Hukukunda Mücbir Sebep

TÜRK HUKUKU’NA GÖRE MÜCBİR SEBEP KAVRAMI

Gül Alpay
Associate Lawyer

Türk Hukuku’nda mücbir sebep kavramı, kanunda tanımı yapılmayan, içtihatlar ve doktrindeki görüşler çerçevesinde şekillenmiş bir kavramdır. Yargıtay içtihatları göz önüne alındığında, mücbir sebebin varlığının her somut olay bakımından ayrı ayrı değerlendirildiği görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu mücbir sebebin tanımını aşağıdaki şekilde yapılmıştır;

“Sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

Yine bir başka Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında mücbir sebep aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır;

“İlliyet bağını kesen nedenler arasında gösterilen mücbir sebep, sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, borcun ihlâline mutlak olarak kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Mücbir sebep çoğunlukla yıldırım düşmesi, kasırga, deprem, gibi bir doğa olayı olabileceği gibi bazen savaş, ihtilal, isyan gibi beşeri ya da sosyal bir olay, hatta ithal yasağı, kamulaştırma gibi hukuki bir olay da olabilir.”

Görüldüğü gibi Yargıtay içtihatları çerçevesinde değerlendirildiğinde, mücbir sebebin unsurlarını aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

  1. Mücbir sebep, zorlayıcı bir olay olmalıdır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir.
  2. Zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır.
  3. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır.
  4. Mücbir sebep, kaçınılmaz olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramlarını da kapsar.
  5. Mücbir sebep öngörülemez olmalıdır.

Meydana gelen böyle bir olay neticesinde ifanın imkânsız hale gelmesi durumunda, Türk Borçlar Kanunu madde 136’ya göre borçlu, sorumluluktan kurtulmaktadır.
Yargıtay içtihatları göstermektedir ki; özellikle tacirler söz konusu olduğunda, sözleşmede mücbir sebebin ne şekilde tanımlandığı ve ne tür olayları kapsadığı oldukça önem arz etmektedir. Çünkü basiretli davranması beklenen tacirlerin taraf olduğu ihtilaflarda, mücbir sebep kavramı Yargıtayca dar yorumlanmaktadır.

1. Tarafların Sözleşmede Mücbir Sebep Klozuna Yer Vermeleri Halinde Sorumluluk

Böyle bir durumda, sözleşmedeki klozun lafzı dikkate alınmak suretiyle borçlu veya zarar veren sorumluluktan kurtulacaktır. Şayet sözleşmeye göre mücbir sebep teşkil eden haller tek tek sayılmışsa, klozda yer almayan bir halin Mahkemece mücbir sebep olarak kabul edilmeme ihtimali vardır. Nitekim Yargıtay bir kararında, “davaya konu olayın sözleşmede mücbir sebep olarak sayılan haller arasında yer almadığı gerekçesiyle ifa imkânsızlığından söz edilemeyeceği” yönünde hüküm kurmuştur. ( bkz. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi E. 2018/2343 K. 2020/3305 )

Bu noktada tarafların, sözleşmede mücbir sebep olarak sayılan halleri, sınırlı olarak mı yoksa örnek olarak mı belirttiği önem arz etmektedir. Böyle bir durumda Mahkeme’nin yorum ilkeleri çerçevesinde bir sonuca ulaşacağını söylemek mümkün olduğundan sözleşme klozu dikkatle kaleme alınmalıdır.

2. Tarafların Sözleşmede Mücbir Sebep Klozuna Yer Vermemeleri Halinde Sorumluluk

Bir sözleşmede, mücbir sebep hâl ve sonuçları düzenlenmemiş olsa dâhi, söz konusu olay şartlarını taşıdığı sürece Türk Hukuku’nda mücbir sebep olarak değerlendirebilir ve taraflar, genel hükümlere göre mücbir sebebin kendilerine tanıdığı haklardan faydalanabilirler.

Yine somut olayda meydana gelen mücbir sebebin, sözleşmede sayılan hallerde yer almaması durumunda da taraflar, genel hükümlere göre mücbir sebebin kendilerine tanıdığı haklardan faydalanabilirler; ancak böyle bir durumda Mahkemelerin son derece dar yorum yapacaklarını söylemek mümkündür.

Genel Hükümlere Göre Sözleşmenin Sona Erme Hallerinden;
İfa İmkânsızlığı

a) Genel Olarak

Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa Borçlar Kanunu Madde 136’ya göre borç sona erer. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmek ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür; aksi takdirde meydana gelen zararları giderme sorumluluğu doğar.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde bir tarafın ifa ettiği edimler sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri verilir; henüz ifa edilmemiş olan edimler ise istenemez.

Yukarıda açıklanan şartlar ışığında bir mücbir sebebin meydana geldiğinden söz edilebiliyorsa; sözleşmede mücbir sebep klozu yer almasa dahi borçlu, genel hükümler uyarınca ifa imkânsızlığı nedeniyle sorumluluktan kurtulur.

b) Kısmi İfa İmkânsızlığı

Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur; ifası mümkün olan kısım yönünden borçlunun sorumluluğu, dolayısıyla borç ilişkisi devam eder. Ancak, bu durum önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılıyorsa, borcun tamamı sona erer.

Alacaklının, kısmi ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır. Alacaklı, borcun imkânsızlaşan kısmı yönünden edimin aynen ifasını veya edimin imkânsız hale gelen kısmı için tazminat isteyemez.

Mücbir sebep nedeniyle bölünebilir bir edimin ifası kısmen imkânsızlaştığında kısmî imkânsızlığa ilişkin hüküm uygulama alanı bulur.

c) Aşırı İfa Güçlüğü

İmkânsızlık kavramından farklı olarak aşırı ifa güçlüğünün dayandığı temel, Türk Medenî Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralıdır. Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olan olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirirse aşırı ifa güçlüğünden bahsedilir. Bir başka deyişle edimin yerine getirilmesi mümkün fakat külfetlidir.

Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmişse, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, aşağıdaki dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır:

  1. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  2. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
  3. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
  4. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki; mücbir sebep aşırı ifa güçlüğü sonucunu doğurmaz; çünkü mücbir sebepte ifanın imkânsızlığı söz konusudur.

Türk Hukuku’nda Mücbir Sebep Sertifikaları

Anglo Sakson Hukuku’na benzer olarak Türk Hukuku’nda da mücbir sebep sertifikaları, mücbir sebebin varlığına dair delil teşkil eder. Bir başka deyişle böyle bir sertifikanın varlığı, başka bir incelemeye gerek kalmaksızın mücbir sebebin varlığını ispat etmeye tek başına yeterli olmasa da; iddiayı kuvvetlendirir niteliktedir. Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13.03.1997 tarihli ve 1996/8299 E., 1997/2559 K. no.lu kararında Rusya Federasyonu’ndaki bir kurum tarafından verilen mücbir sebep sertifikasına ilişkin olarak;

“…Davacı firmaya, ithalat yapmak için bağlantı kurduğu firma tarafından verilen 29.9.1993 tarihli mücbir sebep sertifikası, yüklemenin yapılacağı Yuşhay Limanı'nda çıkan yangın, Rusya Federasyonu Ticaret Mümessilliğinin davalı ile yazışmaları, Kuzbass Ticaret ve Sanayi Odası'nın 1.3.1994 tarihli yazısından davacının edimini yerine getirmesi mücbir sebep nedeniyle imkânsızlaştığından...”

denmek suretiyle sertifika, mücbir sebebin varlığına işaret eden deliller arasında sayılmıştır.

Beklenmeyen Hâl Kavramı ve Mücbir Sebepten Farkı

Beklenmeyen hâl kavramı da mücbir sebep gibi kanunda tanımı yapılmayan bir kavramdır. Bu iki kavram, kusurdan bağımsız olmaları ve önlenemez olmaları nedeniyle benzerlik göstermekte iseler de öğretide aralarında yapılan ayrımları aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

-Yoğunluk açısından: mücbir sebep hallerinde yıldırım, kasırga, savaş gibi daha güçlü olaylar borcun ihlaline sebep olurken; beklenmeyen hâlde bu derece güçlü olaylar söz konusu değildir. Örneğin, Fırtına, kar, dolu, genel grev, makinedeki teknik arızalar vb. nedenlerle borcun yerine getirilememesi durumlarında beklenmeyen hâlin varlığından söz edilebilir.

-Kaçınılmazlık unsuru açısından: öğretide mücbir sebep için aranan kaçınılmazlığın mutlak olduğu; beklenmeyen hâl için aranan kaçınılmazlığın ise nispi olduğu genel görüştür.

Mutlak kaçınılmazlık hiç kimsenin ne kadar özen gösterirse göstersin, hangi tedbiri alırsa alsın borcun ihlalinin önlenemeyeceği bir durumu ifade ederken, nispi kaçınılmazlık aynı şartlar altında bulunması muhtemel, normal ve makul bir şahıstan beklenebilecek özen gösterilse, alınması gereken tedbirler alınsa dahi borcun ihlalinin meydana gelmesinin önlenmeyeceği bir durumu ifade etmektedir. Beklenmeyen hâlde söz konusu kaçınılmazlık sadece borçlu, sorumlu kişi yönünden olup, nisbî bir nitelik taşır. Oysa mücbir sebepteki kaçınılmazlık borçlu da dâhil herkes yönünden mutlak bir nitelik taşır.

-Haricilik unsuru açısından: Mücbir sebep borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Beklenmeyen hâlin ise haricî olması, yani borçlunun faaliyet veya işletmesinin dışında ortaya çıkması gerekmez. Borçlunun faaliyet veya işletmesinde meydana gelen bir olay da beklenmeyen hâl olarak nitelendirilebilir

-Sözleşmeye olan etkileri bakımından: Mücbir sebep illiyet bağının kesilmesi nedeniyle borçlunun sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırırken, beklenmeyen hâl her zaman borçlunun sorumluluğunu tümden ortadan kaldırmamakta bazı durumlarda kısmen sorumluluktan kurtarmaktadır.

Görüldüğü üzere beklenmeyen hâl ve mücbir sebep kavramları hukuki yönden farklı sonuçlar doğurabileceğinden, meydana gelen olayın hangisi kapsamında değerlendirileceği sorumluluk açısından önem arz etmektedir.

MÜCBİR SEBEP HALİNDE BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Güneş Sima Korkmaz
Trainee Lawyer

Türk Hukuku’nda mücbir sebep nedeniyle ifanın imkânsızlaştığını öne sürebilmek mümkün olmakla birlikte bu durum, bildirim şartına bağlanmıştır. Bu yükümlülük Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinin son fıkrasında;

“Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” şeklinde hükme bağlanmıştır.

Bildirim yükümlülüğü mücbir sebep açısından doktrinde de ayrıca ele alınmıştır. Buna göre, bildirim yükümlülüğüyle sağlanması beklenen fayda; alacaklının ifanın gerçekleşmeyeceğini bilerek tedbir alması ve zararın artmaması adına ihtimalleri hemen değerlendirmesi olarak görülmüştür. Öte yandan, mücbir sebepten etkilenen ifa borçlusu ise gecikmeksizin yapılan bildirimle, taraflar arası yapılan sözleşmede öngörülen birçok sorumluluk ve yükümlülükten “engelin ifayı imkânsızlaştırdığı an” itibariyle kurtulmuş olacaktır.

Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumlar açısından yasa koyucu bir yaptırım öngörmemekle birlikte, mücbir sebepten etkilenen tarafın bildirim yapmaması durumunda karşılaşacağı en büyük tehdit ise hak kayıpları olacaktır. Yine mücbir sebebe konu olan durumun herkesçe bilinir olması yükümlülüğü ortadan kaldırmaz. Buna en güzel örnek, covid-19 pandemisidir. Günümüzde pandemi herkes tarafından bilinir olsa dahi bildirimde bulunma yükümlülüğü hala geçerlidir.

Mücbir sebep durumunda yapılacak bildirim için mevzuat bir şekil şartına işaret etmezken; olası bir hukuki yola başvurulması durumunda yükümlü tarafın bildirimi delillendirememesi olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu sebeple bildirim hususunun ciddiye alınması yine ilerleyen süreçler için mücbir sebebe dayanmak isteyen taraf lehine sonuç doğuracaktır.

Tarafların kendi aralarında yaptıkları sözleşmeler çoğunlukla mücbir sebep hakkında özel hükümler içermektedir. Hangi hallerin mücbir sebep kapsamına alınabileceği sözleşme dahilinde kararlaştırılabilir, bu bağlamda bir şekil şartı da belirlenebilir. Bu şekil şartı bildirimin yapılma yolunu kapsayabileceği gibi, makul olmak kaydıyla bildirim yapılma süresi ile ilgili de olabilir. Olası bir durumda bildirim yapılsa bile tarafları bağlayan sözleşmede kararlaştırılan şekil şartlarına uygun olmadığında geçersizliği savunulabilir. Yine mücbir sebepten etkilenen taraf açısından hak kayıplarının yaşanmaması adına sözleşmeye uygun hareket etmek gerekecektir.

Türk Hukuku, mücbir sebep halinde bildirim yükümlülüğü bakımından milletlerarası hukukla paralel bir yol izlemektedir. Milletlerarası Tahkim Organizasyonu (MTO), 2020 yılında yayınladığı yeni mücbir sebep maddelerinde bildirim hususunu ayrıca incelemiştir. Düzenlemenin 4. maddesinde “Bildirim” başlığı altında yer alan, “Etkilenen Taraf olayı gecikmeksizin diğer tarafa bildirir.” Hükmü ve devamında diğer maddelerde yinelenen “gecikmeksizin bildirmek kaydıyla” ifadeleriyle, mücbir sebep haline dayanmak isteyen tarafın ifa borcunun sona ermesi amacıyla diğer tarafa yapacağı bildirimin bir yükümlülük olduğuna vurgu yapmıştır.

docxfilePDF